17.08.1999- DEPREM

haziran-burç-yorumları16.8.1999 sabahı İzmit’e gittik. Gitmişken, Ankarada ki bir şantiyede birlikte çalıştığım mimar arkadaşımı da ziyaret etmek istedim. Mimarlar Odası başkanıydı o günlerde. 3 çıkma kat yapıldığı belli olan bir binanın terasında buluştuk. Meşhur caddeye hakim bir terastı. Bir çok katın kaçak çıkma olduğu fark ediliyordu.
– Burası deprem bölgesi değil mi? Nasıl izin veriliyor bu çıkma katlara diye sordum.
-İşte onlarla mücadele ediyoruz ama çok zor oluyor dedi.
-E bir deprem olursa görürler  günlerini dedim. Bu söz sonradan suçluluk duygusuyla kıvranmama neden oldu.
….
Oradan Maşukiye’ye geçerken, birlikte yolculuk yaptığım arkadaşımla tartıştık. Çok sinirlendim ve
-Ben dönmeyeceğim Elmas otelde kalırım, sen devam et İstanbul’a dedim. Arkadaşım defalarca özür diledi ve otelde kalmama izin vermedi. Bu konuşmadan 12 saat sonra otel yerle bir oldu.
Gece 02.00 de İstanbul’a döndük. Arkadaşım üstümde anlatamayacağım, açıklayamayacağım bir yorgunluk var. Ne olur bu gece bizde kal seni bırakıp dönmeye gücüm yok dedi. Annesi ve kızıyla yaşıyordu kızının odasında ben kalacaktım. Yatmadan önce balkonda beş dakika oturmak istedik. Karlı bloktan bir kadın gecelikle fırladı, ardından eli bıçaklı bir adam! İnsanlar aşağı koştu, kadını kurtarmaya çalıştı, polis çağrıldı. Bugün herkes ne kadar öfkeli, ben de öyleyim diye düşündüm. Arkadaşım. Aynur ben hiç yorulmam bugün ne kadar yorgunum diye düşündü. Yatağa gittiğimde heryeri karınca bastığını gördüm. Şok olduk. Hiç böyle bir şey görmemiştim dedi Aynur.
Sanırım 02.45 di uykuya daldığımda. Dakikalar sonra koridordaki buzdolabının zıplama sesiyle uyandım “deprem oluyor” diye bağırdım. Ayakta durmak yürümek imkansızdı. Arkadaşımın sesinin bulunduğu yere yöneldim. Annesi ve kızıyla yatak odasındaydı. Yere çömeldim. Küt, küt vurma sesi geliyordu. Sanırım 12 katlı bir binaydı ve üstten katlar tek tek çökerek aşağı doğru geliyor diye düşündüm. Bitmek bilmedi ve öleceğimize çok emindim. Buraya kadarmış dedim.
Bir an durdu. Ben şimdiye dek hiç görmediğim 7-8 yaşlarındaki kız çocuğunu kucakladığım gibi kapıya koştum. Çabuk çıkalım artçılar olabilir diye bağırdım. O eve bir daha hiç dönmedim. Aynur’un annesi Adapazarılıydı. Depreme alışkındı Hemen arabanın yanına çadır kurdu. Yazlık pijamalarla dışardaydık. Artılar başlamıştı ve ben artık korkudan ölmek üzereydim. O gece ve ertesi günü bahçede geçirdikten sonra evime döndüm. Ama kalmam mümkün değildi. Bir kaç eşya alıp Ankara’ya ailemin yanına gittim.
İlk geceden itibaren uykumdan” kalkın deprem oluyor” diye bağırarak uyanmamın nedenini ok sonra öğrenecektim. Travma sonrası stres bozukluğu. Bir ayın sonunda annem dayanamadı.  Yeter uyku bırakmadın git artık evine diye söylendi. Annem de haklıydı. Her gece defalarca uyanmak zorunda kalıyordu. Mecburen İstanbul’a döndüm. İyi ki döndüm. Bu bir çeşit kendini tedavi metodu da oldu. Hemen ardından Reiki yapan bir grupla tanıştım ve korkudan uyuyamayan ben uyumaya başladım. Reiki hayatımı değiştirdi, enerjimi doğru kullanmamı sağladı. Ama gerek anlamda değişimi ve mutluluğu Shamballayla yaşadım.
Bir daha hiç olmaması dileklerimiz baki ama 100 yılda bir büyük depremlerin yaşandığı da bir gerçek. Dünyanın doğası ve yapısı bu. Ne yazık ki depremi önceden tahmin eden kişi, alet, teknik, astrolog vs yok. Ben bildim diyenlere itibar etmeyiniz. Bu konuda bilgisine çok güvendiğim Prof Dr. Şener Üşümezsoy’u takip ediniz. Gerisi hikaye anlatıyor.
17 Ağustos depremine Güneş tutulması neden olması, Ay-Merkür-Jüpiter-Neptün arasında TKare vardı ve Satürn-Uranüs karesi de oldukça güçlüydü. Bu yıkıcı açılar depremi tetikledi.
17480 ölü ve  23781 yaralı elbette net rakamlar değildi. Ölenleri rahmetle anıyorum.
Deprem değil binalar öldürüyor. Unutmayalım.